 |
shtip - Yaşamın asimile edildiği yer - Doğu Türkistan
|
|
|
|
 |
 |
İSLAM COĞRAFYASI: Yaşamın asimile edildiği yer - Doğu Türkistan |
|
|
|
Yazar Nida Hakkulu |
Doğduğum ve büyüdüğüm ana vatanım Doğu Türkistan hakkında yazı yazmak bana hep zor gelmiştir. Yapılan zulümlerin hangi birisini yazacağımı ve kimi kime şikayet edeceğimi çoğu zaman şaşırırım.
Dünyanın en verimli topraklarına sahip olmasına rağmen, Doğu Türkistan’daki fakirlik oranı inanılmaz boyutlardadır. Ayağınızı nereye basarsanız basın her yerin petrol kaynadığı, çok çeşitli doğal zenginliklerin merkezidir oysa Doğu Türkistan.
Ülkede görülen en büyük zulümlerden biri doğmak üzere olan çocukların anne karnından feci bir yöntemle çıkarılıp atılmasıdır. Kendi haklarını savunduğu için terörist sayılıp zindanlara mahkum edilen mazlumlar, geride bıraktıkları çocuklarının umutsuz duruşları; idama mahkum edilen, zindanlarda çürüyüp giden, gece gündüz türlü işkence aletleri ile işkence görmekte olanlar… Daha nice zulümler görmüştür ve görmektedir Doğu Türkistan.
Halbuki Doğu Türkistan, kıtalar ötesinde yer alan ve ulaşılması mümkün olmayan bir ülke değildir. Asya’nın tam merkezinde yer alan kızıl Çin’in demir pençesinde inlemekte olan bir ülkedir. Tanrı Dağları, ülkeyi doğudan batıya doğru ortadan ikiye böler. Kuzeyde kalan kısma Cungarya, güneydeki bölgeye ise Tarım Havzası denilmektedir. Çin, Tibet, Keşmir, Pakistan, Afganistan, Tacikistan, Kırgızistan, Kazakistan, Moğolistan ve Rusya ile sınırı olan, 1.828.418 km2 toprağa sahip bir ülkedir Doğu Türkistan. Birçok medeniyete ev sahipliği yapmış ve tarihte iz bırakmıştır.
M.Ö. 8-3 yıllarında İskitlere, M.Ö. 300-M.S. 93 arasında Hunlara, 522-744 arasında Göktürk İmparatorluğu’na; 744-840 yılları arasında Uygur Devleti’ne, 751-870 yılları arasında Karluk ve Karahanlılar İmparatorluğu’na ve 1509-1679 yılları arasında Saidiye Hanlığı’na ev sahipliği yapmıştır.
Doğu Türkistan’ın kaderi Çin’e terk edilmiş
19. yüzyılda Yakup Han başkanlığında kurulan “Doğu Türkistan İslam Devleti” (1863), Osmanlı, İngiltere ve Rusya tarafından resmen tanınmıştı. Ancak şu an Doğu Türkistan, uluslararası kamuoyunda tanınmamakta ve Çin’in boyunduruğu altında yaşamaktadır.
1876 yılında Çin-Mançu Devleti’nce işgal edilen Doğu Türkistan, 1884’te Şinciang (Sincan) “Yeni Toprak/Kazanılmış Topraklar” adıyla Çin İmparatorluğu’na bağlandı. Çin hakimiyetine karşı gelen Doğu Türkistan halkının mücadelesi sonucu, Doğu Türkistan İslam Cumhuriyeti 1933 yılında Kaşgar’da kuruldu. Ancak bu Cumhuriyet çok geçmeden, komünist Çin kuvvetleri ve Stalin’in ortak hamlesi ile ortadan kaldırıldı. 1949 yılında komünist Rus yönetiminin askeri yardımları ile Doğu Türkistan’ın kaderi Çin yönetimine terk edildi.
Katliamlar bir Doğu Türkistan gerçeği
Doğu Türkistanlılar, kısa süreli bağımsızlık dönemleri yaşamışlarsa da uzun yıllardır Çin’in etnik asimilasyon politikaları ile ezilmektedirler. Komünist Çin Halk Cumhuriyeti’nde sistem, ulusal çıkarlar doğrultusunda şekillenmiş; Çin’in 1949 yılından bu yana yürüttüğü politikalar Doğu Türkistanlıları asimilasyon ve etnik temizliğe maruz bırakmıştır.
1949-1952 yılları arasında 2 milyon 800 bin, 1952-1957 yılları arasında 3 milyon 509 bin, 1958-1960 yılları arasında 6 milyon 700 bin, 1961-1965 yılları arasında 13 milyon 300 bin kişi ya Çin ordusu tarafından öldürülmüş ya da rejimin politikaları doğrultusunda oluşan kıtlık sonucu hayatlarını kaybetmişlerdir. 1965’ten sonraki katliamlarla birlikte, öldürülen Doğu Türkistanlı sayısı 35 milyon gibi inanılmaz bir rakama ulaşmıştır.
Doğu Türkistan’da meydana gelen insan hakları ihlalleri, zaman zaman kimi insan hakları örgütleri tarafından dillendirilmiş olsa da, bu girişimler, yaşanan zulmün engellenmesinde etkili olamamıştır.
Zoraki geri dönüş
Çin yönetimi, türlü yöntemlere başvurmak suretiyle sürgündeki Uygurları geri dönmeye zorlamaktadır. Uluslararası Af Örgütü, son yıllarda Nepal, Pakistan, Kazakistan, Kırgızistan ve bazı komşu ülkelerden Çin’e zorla geri gönderilen Uygur mültecileri ile ilgili dikkate alınması gereken raporlar yayımlamıştır. Bu ülkelerin hemen hepsi Çin’in taleplerine hayır dememiş ve kendilerine sığınan Doğu Türkistanlıları teslim etmiştir.
Sürgündeki Uygurların Doğu Türkistan’da bulunan aile üyeleri ve yakın akrabaları, Çin yönetimi tarafından tutuklanabilmekte, mal varlıklarına el konulmakta, telefon görüşmeleri dinlenmektedir. Çin, sürgündeki Uygurların ailelerini sürekli olarak sorguya çekerek onlara psikolojik baskılar yapmaktadır. Devlet yönetimi ile barışık olmayan ve yurt dışında yaşamayı tercih eden Doğu Türkistanlıların aile fertlerine, hatta uzaktan akrabalık bağları bulunan kişilere dahi pasaport verilmemekte, devlet kurumlarında iş imkanına sahip olmaları engellenmekte ve bu kişiler adeta toplumdan tecrit edilmektedirler. Bu tür uygulamaların deşifre edilmesi, hatta uluslararası hukuk normlarının hiçe sayıldığının ilan edilmesi dahi o topraklarda suçtur.
Hayati tehlike günlük yaşamın parçası
Doğu Türkistan’da hiç kimsenin hayati güvencesi yoktur. Devlet, istediği zaman istediği kimseyi tutuklayabilir ve istediği şekilde cezalandırabilir. Bu noktada tutuklamak istediği kimsenin yabancı olması da önemli değildir. Binlerce kişi Çin hükümeti tarafından sudan sebeplerle tutuklanıp yerleri belli olmayan zindanlara götürülmekte, oralarda çürüyüp gitmektedir.
Tutukluların geride kalan çocuklarının ve ailelerinin durumu ise içler acısıdır. Dahası, bu kişilere yardım etmek dahi Çin kanunlarına göre suç sayılmaktadır. Çin, Doğu Türkistanlılara esir muamelesi yapmakta ve onlara türlü zulümleri reva görmektedir.
Etnik temizlik
Uygur Türkleri şiddetli olarak yürütülen bir nüfus planlamasına da maruz kalmaktadırlar. Uygur Türklerinin nüfusu Çin nüfusuna oranla %1,5 civarındadır. Çin Devleti Doğu Türkistan’da yaşayan ve azınlık olan halkı doğum kontrolü adı altında, büyük-küçük, kız-erkek ayrımı yapmadan öldürmeyi planlamaktadır. Normal durumda iki, nadiren üç çocuk doğurmasına müsaade edilen Doğu Türkistanlı kadınlar, “plan dışında” hamile kaldıklarında hamileliklerinin son günleri dahi olsa mecburi kürtaja tabi tutulmaktadırlar. Kadınlar nüfus planlaması dışında olan çocuklarını gizli olarak doğurdukları takdirde çok yüksek maddi cezalara maruz kalmakta, doğum yapan kadın veya eşi memur ise bu kişinin görevine son verilmektedir. Bu uygulamalar, Çin kanunlarında açık olarak yer almaktadır.
Seyahat özgürlüğü kısıtlanıyor
Doğu Türkistan’da seyahat önünde de ciddi engeller bulunmaktadır. Bazen bir köyden diğerine giderken dahi yerel güvenlik kurumlarından belge almak gerekmektedir. Reşit bir insanın bile yurt dışına çıkmak için pasaport alabilmesi neredeyse imkansızdır. Son günlerde yaşanan bir gelişmeyle de seyahat özgürlüğünün kısıtlanmasında yeni bir uygulamaya geçilmiştir. Zira, daha önce kendilerine pasaport verilen kişilerin pasaportlarına devlet el koymaya başlamıştır. Devlet memuru da olsa, pasaport müracaatında bulunan Doğu Türkistanlılar, çok büyük ücretler ödeyerek pasaportlarını alabilmektedir. Oysaki bir Çinli pasaport müracaatında bulunduğunda talebi en geç 15 gün içerisinde yerine getirilmektedir.
Bir hayal: Din ve vicdan özgürlüğü
Doğu Türkistanlılar düşünce, ifade ve din hürriyeti alanlarında tamamıyla kuşatılmış durumdadır. Barışçı örgüt kurma, toplanma, siyasi haklar, kanun önünde eşitlik, azınlık hakları, eğitim hakkı, çalışma hakkı, mülkiyet hakkı, serbest seçimler, eşitlik, adalet, haysiyet ve ünü koruma, göç ve iltica gibi haklar bu halk için söz konusu değildir. Bu bağlamda hiçbir özgürlük sunulmadığı için, Doğu Türkistanlıların gerek ferdi gerekse ailevi ve toplumsal mahremiyeti hiçe sayılmaktadır. Çünkü mahremiyet, insanın insanca muamele gördüğü yerde vardır.
Doğu Türkistan’da devlet memurlarının, işçilerin ve öğrencilerin ibadet yerlerine gitmeleri ve ibadetle meşgul olmaları yasaklanmıştır. İbadet yaptığı tespit edilen kişiler işten ve okuldan atılmaktadır. Bu kişiler keyfi olarak gözetim altına alınmakta ya da para cezalarına çarptırılmaktadır. Dini eğitim almak isteyenlerin herhangi bir şekilde gidebileceği bir eğitim kurumu bulunmamaktadır. Camilerde ise, dini değerler değil, devlet yasaları tebliğ edilmektedir. Evlerinde dini kitap bulunanların kitaplarına el konulmakta; hatta evinde dini kitap bulundurma, bir suç unsuru olarak kabul edilmektedir. Bu tür kişilere para cezasından hapis cezasına varan birtakım cezalar verilmektedir. Aynı zamanda hükümet, bölgedeki Müslüman nüfusun dini haklarına getirdiği kısıtlamaları artırarak Ramazan ayında devlet kademelerinde ve bütün eğitim kurumlarında oruç tutmayı yasaklamaktadır. Doğu Türkistan’da ibadet olarak vasıflandırılabilecek her şey yasaklanmış durumdadır. Birçok cami kapatılmış, Müslüman din adamları üzerindeki resmi denetimler artırılmıştır. “Yurtsever olmayan” ya da “yıkıcı” olarak görülen dini liderler gözaltına alınmakta ve tutuklanmaktadır. Halka önder olabilecek kapasitedeki bazı aydınlar zehirlenerek öldürülmektedir.
Periyodik tutuklamalar
Doğu Türkistan’da medya kuruluşları ve bazı devlet dairelerini “istenmeyen unsurlar”dan kurtarmak için “temizlik” amacıyla periyodik tutuklamalar yapılmaktadır. Bununla ilgili sayılamayacak kadar çok örnek vardır. Doğu Türkistan halkının çok sevdiği ve saydığı Abdulahad Mahdum, söz konusu durumun mağdurlarından biridir. Mahdum, yaşı 75’in üstünde olmasına rağmen, tam olarak suç teşkil etmeyen zanlara dayanılarak beş sene hapis cezasına çarptırılmış durumdadır. Hapishanelerde 1,5 m2’lik hücrelerde tutulan kişiler tüm ihtiyaçlarını burada görmekte, dış dünya ile hiçbir irtibatları bulunmamaktadır.

Çin nüfusu artırılıyor
Çinli nüfusun Doğu Türkistan’a çok hızlı bir şekilde yerleştirilmesi sonucunda, yerli halkın asimilasyonu hızlandırılmaya çalışılmaktadır. Bu uygulamanın bir parçası olarak yürütülen bir durum da şudur: Doğu Türkistan’daki Çin nüfusunu artıran Çin yönetimi, kimi zaman da Doğu Türkistan’ın çeşitli bölgelerindeki kimsesiz kız çocuklarını Çin’in muhtelif bölgelerine götürüp türlü işlerde kullanmaktadır. Eğitim amacıyla Çin’e götürüldükleri iddia edilen çocukların durumu da benzer şekildedir.
Kültürel asimilasyon
Farklı Türk lehçelerinde konuşan yerli halkın Çinceyi kullanmaya zorlanması gibi meseleler de bir çeşit zulümdür. Doğu Türkistan’da yaşayan milletlerin gelenek-göreneklerini, dini inançlarını, kendilerine özgü dillerini ve toprak bütünlüklerini ellerinden kaybetmeleri demek, bir milletin tarihten silinmesi demektir. Eylül 2002’den itibaren Sincan Üniversitesi’nde birçok derste Uygur dilinde eğitim yapılmasını yasaklayan bir resmi politikanın dayatılması, zulmün açık tezahürlerinden biridir.
Doğu Türkistan sorunu gündeme getirilmeli
150 yıldır İslam alemi, dünyanın birçok bölgesinde benzeri zulüm ve baskılara maruz kalmıştır. Bu zulmün arkasındaki çevrelerin en büyük hedefi, dini, özellikle de Müslümanlığı ortadan kaldırmaktır. Bugün Çeçenistan’ın Ruslardan gördüğü zulmü, Doğu Türkistanlılar Çinlilerden görmektedir. Dünya bu zulme göz yummaktadır. Doğu Türkistan meselesi sadece Uygurların bir sorunu olarak görülmemeli ve vicdan sahibi insanlar bu meseleyi sahiplenmelidir.
Politikacılardan, gazetecilerden ve insan hakları aktivistlerinden beklentimiz; yer aldıkları toplantılarda, köşe yazılarında ve insan hakları mücadelelerinde bizleri unutmamaları, Doğu Türkistan’da yaşanan zulümleri her fırsatta dile getirmeleridir. |
|
TÜM 3424 visitors (5711 hits) kişi burdaydı!
|
|
 |
|
|
|